Sermaye Üzerinden Faiz İndiriminde Tereddütler
Dr. Bumin DOĞRUSÖZ
6637 sayılı Kanun'la Kurumlar Vergisi Kanunu'nun “diğer indirimler” başlıklı 10. maddesine eklenen (ı) bendi ile şirketlerin nakit yoluyla sermaye artırımlarını teşvik etmek, bu yolla yabancı kaynak yerine özkaynağa yönlenmelerini temin etmek amacıyla yeni bir düzenlemeye gidilmiştir.
Bu düzenlemeye göre “sermaye şirketleri, ticaret siciline tescil edilmiş olan ödenmiş veya çıkarılmış sermaye tutarlarındaki nakdi sermaye artışları veya yeni kurulan sermaye şirketlerinde ödenmiş sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı üzerinden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan "Bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı" dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar hesaplanan tutarın %50’si” kurumlar vergisi beyannamesinde kurum kazancından indirileceklerdir. Bu %50 oranı, kanunun yayımından sonra Bakanlar Kurulu Kararı ile bazı haller için yükseltilmiş, bazı haller için ise sıfıra indirilmiştir.
Bu düzenlemeleri daha önce iki yazıma konu etmiştim.
Bu düzenlemeler 1 Temmuz 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Ancak bu güne kadar bu düzenlemenin uygulamasıyla ilgili idari görüşü yansıtacak bir genel tebliğ veya sirküler yayınlanmamıştır. Ancak bu konuda uygulamada tereddütlere veya anlayış farklılıklarına yol açan pek çok konu vardır. Bunu en azından, bana yöneltilen sorulardan görmekteyim.
Üzerinde en çok durulan konu, ortakların şirketten alacaklarının 15 Temmuz’dan sonra şirkete sermaye olarak konulması halinde, bu düzenlemeden yararlanma olanağının olup olmayacağıdır. Bence yararlanılması gerekir. Çünkü düzenlemenin amacı sermaye şirketlerini olabildiğince özkaynakla çalışan güçlü mali yapılara kavuşturmaktır. Öte yandan şirket ortağının alacağı hiçbir zaman özsermayenin bir unsuru değildir. Bu nedenle alacağın sermayeye eklenmesi, kanunun amacına hizmet edecektir. Öte yandan şirket, her zaman bu borcu ödeyebileceğine, ortak da elde ettiği alacağını (nakdini) şirkete sermaye koyabileceğine göre, şirketleri bu şekilde gereksiz işlemleri yapmaya zorlamamak gerekir. Ancak, muvazaalı hallerin varlığı hiç şüphesiz bu olanaktan yararlanmaya da engel olacaktır.
Üzerinde çok durulan bir başka konu ise şirketteki geçmiş yıl kârlarının sermayeye eklenmesi konusudur. Burada da, yukarıdaki gibi düşünüyorum. Şirketin nakden kâr olarak dağıtabileceği her tutarın, sermayeye eklenmesinin, bu yeni müesseseden yararlanma olanağını da sağlayacağı inancındayım.
Bir okurum da, nakdi sermaye artırımı yapıldıktan sonra izleyen yıllarda da bu müesseseden yararlanılıp yararlanılamayacağını ve buna bağlı bazı konuları sormuş. Nakdi sermaye artırımının yapıldığı dönemi izleyen hesap dönemlerinde de bu indirimden yararlanılabilinecektir. Hatta, kazanç yetersizliği dolayısıyla yararlanılamayan tutar, izleyen hesap döneminde de indirim konusu yapılabilecektir. Ancak indirilemeyen tutarın izleyen yıllara aktarılmasında her hangi bir endeksleme yapılması söz konusu değildir.
Tereddüt yaratan bir konu da, Bakanlar Kurulu Kararı ile yapılan oran farklılaştırılmasının uygulama şekline ilişkindir. Kararnameyle %50 oranı, payları borsada işlem gören şirketler için, borsada işlem görebilir paylarının nominal tutarının sermayeye oranına göre %75 ve %100 olarak uygulanması öngörülmüş, nakdi olarak artırılan sermaye tutarını yatırım teşvik belgeli yatırımlarında kullanan şirketler için, %75 olarak uygulanması hükme bağlanmıştır. Borsada payları...
Kaynak ve Yazının Devamı ► http://www.dunya.com/sermaye-uzerinden-faiz-indiriminde-tereddutler-160925yy.htm