Bir duayenin ardından
Ali Rıza AKBULUT
Hiç kimse ölümden geri dönemez, hiç kimse dünyaya sürünmeden gelmedi; hiç kimse ona buraya gelip gelmek istemediğini veya gitmek isteyip istemediğini sormadı. (Kierkegaard, 1959)
Yazmak istenilmeyen zamanların bir yazısıdır bu!
Bazen bir nihilist gibi anlamsızlığa bürünmüş hayatın ta kendisini sadece izlemek zorunda kalırız. Dil ve kavramlarla oluşturduğumuz sanal gerçekliğimiz, ölümle karşılaşana dek hep aynı teraneyi tekrarlar durur. Yaşamak güzel!
90ların başı idi. Malatyada mütevazi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş olan ben, o yıllarda üniversite ile tanışacaktım. Bir yıl öncesinde az kalsın makine mühendisi olacakken bir yıl sonrasında kendimi Anakara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi nam-ı diğer Mekteb-i Mülkiye-i Şahanenin sıralarında bulmuştum.
O zaman ki Mülkiye tabi ki şimdiki gibi değil.
Yüksel Koç Yalkın, Mümtaz Soysal, Sina Akşin, Doğu Ergil, Yavuz Sabuncu, Tamer Müftüoğlu, İlber Ortaylı ve daha ismini sayamadığım nice kendi çapında Türkiyenin en iyi hocaları vardı.
Söylememe gerek yok sanırım oldukça ciddi bir eğitim vardı.
Ve o dönemlerde bir çokları gibi ironik bir karşılaşmaydı benimkisi İlker Parasız Hoca ile.
Karşılaşma kısmı şöyle ki, Para Politikası dersinde onun kitabını okumaya başlamıştım. İronik olan ise bugün hâlâ o günkü gibi hatırladığım ve verdiğim ilk tepki olan kitabın sahibi hocanın soyadının Parasız olmasıydı.
Yani bir Parasızdan öğrendim (ya da öğrendiğimi sandım) ben paranın politikasını, arzını ve talebini, LM eğrisini.
Yıllar sonra...
Kaynak ve Yazının Devamı ► http://www.ekohaber.com.tr/ekohaber-ali-riza-akbulut-03-11-yazi_id-24269.html
