6736 Sayılı Kanun Kapsamında Yapılan Ek KDV Tahakkukları Hukuka Uygun Mu?
Özkan Başat
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Vergi Danışmanı
2016 yılında 6736 Sayılı Kanun kapsamında KDV artırımından
yararlanan bazı mükelleflere, vergi dairelerince 2017 yılı ortalarında re’sen ek
KDV tahakkukları düzenlenmiştir. Makalemizin konusunu bu tahakkuklar teşkil
etmektedir.
Gerek 6111 sayılı
Kanun’un 7/2-c maddesinde, gerekse de 6736 sayılı Kanun’un 5/3-b-3 maddesinde
“İlgili takvim yılı içindeki
işlemlerin tamamının istisnalar kapsamındaki teslim ve hizmetlerden oluşması
veya diğer nedenlerle hesaplanan katma değer vergisi bulunmaması ile
tecil-terkin uygulaması kapsamındaki teslimlerden oluşması halinde, ilgili yıl
için gelir veya kurumlar vergisi matrah artırımında bulunulmuş olması şartıyla
artırılan matrah üzerinden % 18 oranında katma değer vergisi
artırımında bulunmak suretiyle”
KDV artırımından
yararlanılabileceği belirtilmiştir.
Maliye
Bakanlığınca yayımlanan 6736 sayılı Kanun’un uygulamasına ilişkin 1 seri nolu
Genel Tebliğinde, internet ortamında yapılacak başvurular 4 kategoride;
1- KDV Artırımı Tüm
Beyannamelerini Verenler (Ek-14)
2- KDV Artırımı
Üç Beyannameden Fazla Verenler (Ek-15)
3- KDV Artırımı
İkiden Az Beyanname Verenler (Ek-16)
4- KDV Artırımı
Tecil Terkin Kapsamında İşleri Bulunanlar (Ek-17)
şeklinde
düzenlenmiştir.
Buna göre; yılın
12 ayında KDV beyannamesini düzenli veren, fakat sadece 1 ay satış yapan ve
diğer aylar –satış yapmadığı için- matrah beyan etmeyen mükellefler, “KDV
Artırımı Tüm Beyannamelerini Verenler (Ek-14)” kategorisinden
KDV artırım beyanında bulunmuştur. Bu beyanları da herhangi bir uyarı vermeden
internet vergi dairesince kabul edilmiştir. Uygulama bu şekilde devam ederken,
KDV artırım ödemeleri yapılmış, işlemeler tekemmül etmişken, adeta pişmiş aşa
su katarcasına, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 08.06.2017 tarih ve 2017/2 sayılı
İç Genelgesi ile söz konusu mükelleflerin “KDV Artırımı Tecil Terkin
Kapsamında İşleri Bulunanlar (Ek-17)” kategorisinden KDV
artırımı yapmaları gerektiği, yapmayanlara da ek KDV tahakkuk ettirilmesi
yönünde açıklama yapılmıştır.
Gelir İdaresi
Başkanlığı’nın bu İç Genelgesi; yasada öngörülmediği, tebliğde düzenlenmediği
halde, internet üzerinden yapılan beyanlar da uyarısız ve itirazsız kabul
edildiği halde, mükellefleri ve meslek mensuplarını adeta ters köşeye
yatırmıştır. Vergi kanun tasarılarının teknik olarak Mali Bakanlığı
bürokratlarınca hazırlandığı bir gerçektir. Yine tebliğler de öyle…
Mükelleflerin beyanname bilgileri de internet vergi dairesince görülmekte…
Şayet farklı bir düzenleme yapılmak isteniyor idiyse, Kanunda yapılabilirdi.
Olmadı tebliğ imkanı vardı. O da olmadı, internet vergi dairesi buna uygun
programlanabilirdi. Kanun’un lafzi, gai ve sistematik yorumuna da uymayan, daha
önce yapılmış idari yoruma da ters yorumu, Gelir İdaresince ancak 08.06.2017
tarihinde ortaya konulmuştur.
Bunun üzerine
vergi dairelerince; KDV artırım beyanlarının iptali ya da seçenek tanıma yoluna
dahi gidilmeden, örneğin daha önce 3.000,00 TL ödeme yapan mükelleflere
33.000,00 TL tutarında ek tahakkuk fişleri düzenlenmiştir. Bu tahakkukların
düzenlenmesi ve tebliği ise ayrı bir makale konusu olacak derecede gariplikler
ihtiva etmektedir.
Diğer taraftan
kelimesi kelimesine aynı düzenleme 6111 sayılı Kanunla yapılmış, bu
düzenlemenin yorumu da Gelir İdaresi Başkanlığı’nca 2011/4 sayılı İç Genelge
ile ortaya konularak, söz konusu mükellefler için “hesaplanan KDV bulunan
beyannamelerinde yer alan hesaplanan KDV tutarlarını toplayacak, çıkan toplama
ilgili yıl artırım oranını uygulamak suretiyle katma değer vergisi artırım
tutarını hesaplayacaklardır. Bu şartları taşıyan mükelleflerin gelir veya
kurumlar vergisi bakımından matrah artırma ve karşılaştırma yapma
zorunlulukları bulunmamaktadır” denilmiştir.
Bu durumda 2
seçenek ortaya çıkmaktadır. Ya 2011/4 sayılı İç Genelge ile ortaya konulan
yorum doğrudur, 2017/2 sayılı İç Genelge’nin yorumu yanlıştır ve mükelleflere
haksızlık edilmektedir. Ya da tersi durum söz konusudur, 2011/4 sayılı İç
Genelge ile hazine zararına yol açılmıştır. Ancak bu takdirde “zamanında”,
“belirli” ve “öngörülebilir” düzenleme yapmayan kamu görevlilerinin hizmet
kusurunun, vatandaşa ödetilmesi gibi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Nitekim Eskişehir
1. Vergi Mahkemesi’nin 13/11/2017 tarih, E:2017/260, K:2017/398 nolu kararında;
6736 sayılı Kanun kapsamında yapılan ek KDV tarhiyatının, yasanın amacı ile
çeliştiği ve yasal dayanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve
tarhiyatın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Danıştay Vergi
Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 20/10/2016 tarih, E:2016/11, K:2016/11 nolu
kararında “Yasanın emsal yorumunun neden değiştiği
konusunda geçerli sebeplerin olabileceğini kabul eden Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (Ukrayna Davası-Başvuru No:39766/05-K.T.:7 Haziran 2011) kendisinin
de Sözleşmeyi yorumlarken canlı ve geliştirici yaklaşımlar taşıyıp Sözleşmenin
güncelliğini ve etkinliğini sağlamak adına önceki yorumlarından
ayrılabileceğini belirtmektedir. Bununla birlikte, yorum değişikliği için haklı
bir neden gösterilmemesinin yol açtığı şeffaflık eksikliğinin, hukuka olan
inancı ve kamu güvenirliğini etkileyebileceğinin de altını çizmiştir. Aynı
mevzuat hükümlerinin bu kadar farklı yorumlamalara olanak tanımasının,
mevzuatın uygunsuz (isabetsiz) düzenlenmiş olmasından kaynaklandığını ifade
eden Mahkeme, farklı düzenlemelerde yer alan hükümlerin, aralarında uyumlu
yorum yapabilmek ve aynı zamanda anlamlarının gerekliliğini ve hükümlerin tam
kapsamanı belirleme konusunda, hukuki bir boşluk oluşturduğu, önemli bir mali
konuyu düzenleyen yerel mevzuatta açıklığın ve öngörülebilirliğin
sağlanamamasının, sözleşmenin aradığı “kanunun niteliği” gerekliliğine ilişkin
koşulu zedelediğini belirterek; yerel mevzuatın belirsiz olması veya mükellefin
hak ve borçları konusunda birden fazla yoruma açık hükümler içermesi halinde
idarenin, mükellefin lehine olan yaklaşımı kabul etmek zorunda olduğu
gerekliliğinin göz ardı edilemeyeceğini vurgulamıştır.
Anayasanın 2'nci maddesinde
ifadesini bulan hukuk devleti ilkesi ve bu ilkenin şartlarından olan; yasal
düzenlemelerin hem kişiler, hem de idare yönünden herhangi bir duraksama ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını
öngören ayrıca, kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem
de içeren "belirlilik" ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılıdır.
Hukuki güvenlik ilkesi gereğince, her bireyin, yasadan, belirli bir kesinlik
içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun
bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmesi
anlamını taşımaktadır. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar”ifadelerine yer verilmiş, “öngörülebilirlikten” ve “belirlilikten”
uzak mevzuat düzenlemelerini, mükellef aleyhine yorumlamak suretiyle, idari
işlem tesis etmenin ve bu sebeple ortaya çıkan külfeti mükellefe yüklemenin
hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir.
“Adalet Mülkün
Temelidir” sözü, devletlerin varlığını, toplumdaki adalet duygusuna bağlar.
Devletler, yetersiz altyapı hizmetlerinden dolayı değil, toplumdaki hakkaniyet
ve adalet algısının kaybolmasından ötürü sarsıntı geçirir.
Makale konusu
hadisede, devletin vergi barışı çağrısına güvenen, internet vergi dairesi
üzerinden Maliye idaresince düzenlenen tahakkukları esas alan binlerce meslek
mensubu, mükelleflerini artırımda bulunmaya teşvik etmiştir. Mevzuatı, karmaşık
hukuki durumları anlaması beklenemeyecek mükelleflerin, müşavirlerine itimat
ederek bu başvuruları yapması ve 8 ay sonra ek vergilere maruz kalması
karşısında, mükelleflerle müşavirlerin yaşadığı tartışmaları, uygulamanın
içinde olanlar bilir ancak. Maliyenin yeni bir seferberlik çağrısında, meslek
mensuplarının takınacağı tavrın ne olması beklenir?