Vergi Matrahı Hesaplamasında, Mahkeme Kararı İle Ödenen İşçi Tazminatları İndirim Konusu Mudur?
İsmail Arslan
Avukat
ismailarslan@kayseri.av.tr
5520 sayılı
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 11. maddesinin g bendinde: Sözleşmelerde ceza şartı
olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere, kurumun kendisinin, ortaklarının,
yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddî ve manevî zarar tazminat
giderlerinin indirim konusu edilemeyeceği hüküm altına alınmış olup, buradaki
suç tabirinin Ceza Kanunu muhtevasındaki suç tanımı olduğu açıktır. Gelir
Vergisi Kanunu 40/3. maddesinde ise: İşle ilgili olmak şartıyle, mukavelenameye
veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar; ziyan ve tazminatların
gider olarak indirilebileceği belirtilmiştir. Kanun’da iş kazaları
nedeniyle mahkeme kararı uyarınca ödenen tazminatların indirim konusu
yapılamayacağına ilişkin açık bir ifadeye yer verilmediği gibi, “suçlarından”
kelimesi ile “kusurlarından” kelimesi de asla aynı anlamda değerlendirilemez.
Borçlar Kanunu’na
göre, istihdam edenlerin kusursuz mesuliyetini öngören hükümleri (BK md. 55)
çerçevesinde sorumlulukları bulunmaktadır. Bu Kanun, işverenin şahsi kusurunun
bulunduğu veya bulunmadığı hallerde, işçiler tarafından hizmetlerin ifası
sırasında Kanun’a uygun veya aykırı fiiller sonucunda ortaya çıkarılan
zararları hedef almaktadır. İşveren, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin
hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. İşveren zarar
gören karşısındaki muhataplığı nedeniyle ödeyeceği zarar, ziyan ve tazminatları
gider yazabilmelidir.
Kusursuz
sorumluluk, Objektif sorumluluk ya da Sebep sorumluluğu, kusurlu sorumluluğun
temel unsurları olan kusur ve hukuka aykırılığın bir koşul olmaktan çıktığı
sorumluluk türünü ifade eden bir hukuk terimidir.
Bir kimsenin
başka bir kişiye zarar vermesi ve bu zararla zarar verenin fiili arasında
nedensellik bağının olması sorumluluk için yeterlidir. Bu itibarla, yasalarla
kusur aranmaksızın sorumlu kabul edilen kimselerin eylemlerinden zarar gören
kişiler, karşı tarafın olayda kusuru bulunduğunu ispat etmek zorunda
olmadıkları gibi, kusursuz sorumlu sayılan kişi ya da kurum, olayda kusuru
bulunmadığını ispat etmekle sorumluluktan kurtulamaz. Sorumluluktan kurtulmak
için fiil ile zarar arasındaki sebep-sonuç ilişkisinin ortadan kalktığını ispat
etmek gerekir. İlliyet bağının kopması zarar görenin veya üçüncü bir kişinin
ağır kusuru nedeniyle olabilir. Diğer yandan beklenmeyen haller ve olağanüstü
olaylar, illiyet bağının kopması sonucunu doğurabilir.
Sebep
sorumluluğu, ilke olarak zarara sebep olma düşüncesine dayanır. Burada
sorumluluk, kusur yerine, kanunun öngördüğü belirli bir olguya bağlanmıştır.
Kanunda geçen “suç” ifadesi içine Türk Ceza Kanunu’na göre ceza gerektiren fiillerin
dahil olduğu, eğer suç kavramı çok geniş yorumlanacak olursa, hiçbir tazminatın
gider yazılmaması sonucu doğacağı ve bu sonucun ise isabetsiz olacağı açıktır.
Haksız fiil,
borçlar hukuku alanında, hukuka aykırı bir suretle başkasına zarar veren her
türlü fiildir. Suç ise, kanuni tarife uygun olan maddi bir fiil ile iradi
olarak hukuka aykırılığın meydana getirilmesidir. Hukuka aykırı bir fiil
kanun tarafından özel olarak tarif edilmiş ve bu fiile bir ceza da bağlanmışsa,
o fiil suçtur, aksi halde haksız fiildir. Haksız fiil ile suç arasında nitelik
bakımından değil, müeyyide bakımından fark görülmekte ve bu farkın başlıca
sonucu da kanunda tarif edilmesine bağlanmaktadır.
Haksız fillerde
sorumluluğun en önemli unsuru “kusur” dur. Kusur kasıt ve ihmal
olarak başlıca iki türe ayrılır. Kasıtta bilerek ve isteyerek gerçekleştirilen
fiilden, ihmalde ise, bu sonuç istenmemekle beraber, gerekli özen gösterilmemiş
bulunduğu için oluşan fiil söz konusudur.
Her ne kadar
haksız fiil ile suç arasında nitelik bakımından fark olmasa da, KVK’nunda yer
alan “suç” ifadesini, Türk Ceza Kanunu’na veya diğer
Kanunlara göre Devletçe hapis cezası veya para cezası ile cezalandırılması
gereken fiil olarak anlamak lazımdır.
Buna göre suç
teşebbüs sahibinin eylemlerinden kaynaklanıyor ise, ödenen tazminatın gider
olarak kabul edilmesi mümkün olmaz. Buna karşılık İdarenin anlayışı haksız
fiiller sebebiyle ödenen tazminatların da gider yazılamayacağı yönündedir. Yani
gerek haksız fiiller neticesinde ödenen tazminatlar, gerekse Ceza Kanununda
tarif edilen türden bir fiil neticesinde ödenen tazminatlar kazanç tespitinde
gider olarak kabul edilmemektedir.
Sadece teşebbüs
sahibi değil, işletmede çalışan personelin de kusurlu davranışları sebebiyle
tazminat ödenmesi söz konusu olabilmektedir. İstihdam edilen kimse, işle ilgili
kusurlu davranışından ötürü, bir kişi veya firmaya zarar vermiş olsa, bu
zararın tamamı işverene yüklenebilir. Bunun yasal dayanağı olan Borçlar
Kanunu’nun 55 nci maddesinde istihdam edenlerin mesuliyeti başlığı altında şu
hüküm yer almaktadır.
“Başkalarını
istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin
hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zararlardan mesuldür. Şu kadar ki
böyle bir zararın vuku bulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat
ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın
vukuuna mani olamayacağını ispat ederse mes’ul olmaz.”
Vergi İdaresince
kusursuz sorumluluk kapsamında yapılan ödemenin, suçtan doğan gider olarak
yorumlanarak, indirim kapsamı dışında bırakılması hukuka uygun değildir. İşletme
sahibi, Borçlar Kanunu’nun istihdam edenlerin kusursuz sorumluluğunu öngören
hükümleri çerçevesinde sorumlu sayılarak ödemek zorunda kaldığı zarar ziyan ve
tazminatları masraf yazabilmelidir.